Ana içeriğe atla

Dünden bu güne; İşsizlik


İnsanın onurlu, mutlu ve kaliteli bir hayat sürmesi için para kazanması, para kazanması için de çalışması gerekmektedir. Bu bağlamda insan hakları uluslararası belgelerinde çalışmak; bir insan hakkı olarak belgelendirilip, belirtilmiş kişinin hayatını idame ettirmesi için de bu hak korunmaya alınmıştır. Ancak tüm bu çabalara rağmen bu gün işsizlik; gelişme halinde veya gelişmekte olan tüm ülkelerin sosyoekonomik gelişme seviyelerine göre az veya çok önemli bir problem olarak karşımıza çıkmakta. Özellikle gelişmekte olan toplumlarda genç işsizlerin çok olması, ideolojik düşüncelerin öne çıkmasına, dinsel - etnik akımlara, yasa dışı yollarla ayakta durmaya, hırsızlık,   köktencilik, ırkçılık gibi siyasal kutuplaşmalara yol açarak, terör örgütlerinin; barınma, eleman bulma ve örgütlenmelerini de kolaylaştırmakta.

Türkiye İstatistik Kurumu; Türkiye’de resmi işsiz sayısının dört milyon 102 bin kişi daha arttığını, genç nüfustaki işsizlik oranının ise, yüzde 23 olduğu açıkladı. Bu ciddi ve ürküten rakamlar karşısında doğal olarak toplumda; gelecek kaygısı, ailelerin parçalanması, alkol bağımlılığı, şiddet ve suç olayları da artış gösterebilmekte.
İşsizlik nedeniyle toplum dışında kalmak; öfkelenmeye neden olurken, işsiz kalan kişinin; topluma ve devlete karşı nefret duygusunu ortaya çıkartmakta. Öyle ki; ekonomik düzenin bozulmasının yanı sıra sosyal dengeyle birlikte sosyal dinginlik de bozulmakta.    
Neler yapılmalı
İşsizlik sorunu hızlıca çözülmeli, ileriye dönük önlem alıcı çalışmalar da kesinlikle yapılmalıdır. Hemen hemen herkesin sorunu olan işsizlik karşısında eğitim gerçek anlamda tekrar masaya; inanarak ve çözüm odaklı düşünülerek yatırılıp; incelenip, irdelenmeli. Çünkü bu gün içinden çıkılamaz duruma gelmeye başlayan işsizlik, yarın ciddi bir travma olarak karşımıza çıkacaktır.
Her ilde “sırf kalkınma olsun” diye bir üniversite açmak veya üniversite sayılarını yükseltmek yerine eğitimin kalitesini artırmak hedef olmalı. Çünkü üniversiteyi bitirip iş bulamayan çok sayıda genç ileriye dönük olarak işsizliğin en önemli nedenlerinden birisi olarak karşımıza çıkmakta. İşsizliğin ileriye dönük diğer bir korkulu rüyası ise farklı farklı üniversitelerin aynı bölümünden mezun gençlerin çok olması.   
Daha öncede yapılmaya çalışılan ancak istenilen beklentinin sağlanamadığı iş yerlerine ara eleman yetiştirilmesi için çıraklık okullarının neden tercih edilmediği sebepleri araştırılarak gerekli yenilikler sağlanmalı. Öğrencilerin kapasitelerini ortaya çıkartıp gelecekteki meslek seçimlerine doğru yol bulduracak kendini tanıma ve keşfetme konulu eğitimler verilip, yetenekleri ön plana çıkartılmalı. Ailelerle güçlü bir iletişime geçilerek; çocukların yönlendirilmesinde, doğru kararlar alınıp bilinçli yetiştirilmesi sağlanmalıdır. Çocukların seçecekleri meslek grubunda iş sahasını ve çalışma koşullarını incelemesi, bilgi sahibi olması sağlanmalıdır ki iş hayatına başladıklarında beklentileriyle hedefleri örtüşmeyince hayal kırıklıkları yaşamasınlar.
Yıllar önce Emin Çölaşan ile işsizlik ve basın sektöründeki çalışma koşulları ile ilgili gerçekleştirdiğim bir söyleşide Çölaşan “bana çok iletişim mezunu genç geliyor. Onlara gazeteci olmayın, unutun gazeteciliği, gazetecilikte hayat yok.   Ancak bir şekilde torpil olması lazım ki bir yere girebilesiniz. Zaten bir yere girdiğinizde ilk 1-2 sene parayı unutacak,   TV veya gazetede resmi olarak işe başladıktan sonra da düşük ücretlerle çalışıyor olacaksınız. Bir sürü kuruluş stajyer çalıştırıyor. Düzen bu” diyorum demişti.  Bu gerçekler ışığında bakıldığında her sektörün; artısı- eksisi, çalışma şekli, kazanımları bilinse gençler, üniversite tercihlerinde; daha dingin kararlar alabilirler. Tercihlerini üniversiteye girmek için değil, gelecekteki yaşamlarını belirlemek adına yapacaklardır. Böylece üniversitelerde bu denli yığılmalar olmadığı gibi gençler; doğru tercihlerle, geleceğe daha bilinçli bakacaklardır.










Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Nüfusun %50sinin eşi, diğer %50 sinin annesi olan tüm kadınlara özen ve önemin bir değil, her gün gösterilmesi dileğiyle tüm annelerin anneler günü kutlu olsun. sevgi ve saygıyla Nüket Kantarcı KENDİ KENDİNE YETMEK Epey bir zaman geçmişti üzerinden yalnız kalışının. Eşini yeni kaybetmiş, kendi adlandırdığı yaşam biçimi olan yalnızlık dolu yeni hayatına alışmaya çalışıyordu. Üç çocuğu evlenerek yuvadan uçup kendi hayatlarını kurmuştu. O da her ayrılışta kah ağlamış, kah gülmüştü. Yalnızlık korkusu ile ilk o zamanlarda tanışmıştı. ! En yakın dostuydu eşi. Hissettiği karmaşık duyguları toparlamasına yardım ediyor,  yardım ettikçe de daha çok yaklaşıyordu eşine. Öyle ki kenetlenircesine bağlanıyorlardı birbirlerine. Hani   “yaşlandıkça eşler birbirlerine benzer” derler ya.  Kim demişse doğru demiş. Çift yaşlandıkça gençleşmiş, aynı dili konuşarak yaşamın tadını daha çok almaya başlamışlardı. Zaten eşi evlendikleri gece dua ederken de “Allah’ım bana son günlüğü ver” demiş...

Söyleşi Gizem Alıçlı Baştaş

            ŞİFA HEPİMİZİN İÇİNDE   Gizem Alıçlı Baştaş, sanayi sektöründe ki başarılı iş kadını unvanının yanına son yıllarda oldukça ilgi duyulan kozmik şifa eğitmenliğini de ekledi. Baştaş ” Kişisel Gelişim dünyasına girişim 2003 yılın da Reiki ile başladı. Kişinin kendini şifalandır- ma gücüne inanarak, bu yolda hem kendimi geliştirmek hem de başkalarının şifasına aracı olmak için kendimi geliştirmeye devam ettim. Bu süreçte fiziksel, duygusal, zihinsel ve ruhsal bedenlerimiz için olan alışmalarda yer almış, farklı modaliteler- in 60’ın üstünde eğitimlere katıldım.” diyor. Baştaş TETHEVA Kozmik Şifa ve önemini okuyucularımızla paylaştı. Bu sürece giriş sebebiniz neydi, nasıl gelişti, anlatır mısınız? Bu yoğun tempoyla nasıl başa çıkıyorsunuz? Tüm enerji çalışmaları aslında kişilerin kendi içindeki şifa yeteneklerini desteklemek içindir. Çocukluğumdan beri altıncı hislerim çok kuvvetliydi. Küçük yaşlarda bu yetimi tanıdıklara f...

Soyleşi Sinem Altınel

ANKARA’YA ULUSLAR ARASI FUAR VE KONGRELER GEREKLİ Didem Sinem Altınel Mısırdalı, Koç Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nü bitirdikten sonra 2002 yılında aile şirketleri olan Altınel şirketler grubunda çalışmaya başlamış. Eğitime ve öğrenmeye çok önem veren Altınel iş hayatının yanı sıra Hac- ettepe’de mastır ve yüksek lisansını tamamladıktan sonra bu gün Hacettepe Üniversitesi İşletme Bölümü’nde Yönetim ve Or- ganizasyon alanında doktorasını yapıyor. Altınel, Ankara’nın turizmi ve ekonomik gelişimi için neler yapılması gerektiğini Girişimci Kadın Dergisi’ne anlattı. Ankara’daki otellerin çok olmasını ve bu sektörün bu şekilde büyümesini nasıl buluyorsunuz? Türkiye genelinde olduğu gibi çok plansız. 2002 yılında Türki- ye’nin toplam yatak sayısı 800.000 iken, 2019 yılında bu rakam 1.550.000’e ulaşmış. Evet, bu süreçte turizm sektörü ciddi anlamda gelişse de, özellikle Ankara gibi belli bölgelerde arz talebin oldukça üstünde. Bizim otelimiz 1986 yılında aç...