Ana içeriğe atla

KARA CUMA MI,EFSANE CUMA MI?


ABD’de 1932  yılında Şükran Günü'nden sonra gelen ilk Cuma günü; Noel alışveriş sezonu başlangıcı olarak kabul edilip  “Kara Cuma” olarak da adlandırılmış. Bu ayrıcalıklı günde    mağazalar  sabah saat 5:00 gibi açılıp,  %89-90’lara varan oldukça indirimli satışlarla;  gece geç saatlerde kapanarak, insanlara daha az maliyetler ile daha fazla ürün almalarını sağlayacak bir fırsat yaratır hale gelmiş. Yapılan indirimler nedeniyle  müşterilerin yanı sıra sabah erken açılıp geç saatlerde kapanan   mağazalar da yüksek kar sağlamaktalar. Ancak hem işletmeler hem de müşteriler    kadar kazançlı olup, memnun olmalarına  rağmen   niye Kara Cuma gibi olumsuzluk içeren bir isim veriliyor? Bu sorunun cevabını pazarlama    Prof. Dr. Zeliha Eser'e sorduğumda;    
 “ Bunun nedeni iki şekilde açıklanmaktadır. Birincisi, büyük indirimin başladığı Cuma günü trafik çok yoğun oluyor ve kilitleniyor.Büyük izdihamlar yaşanıyor,  insanlar alış veriş arabaları ile birbirine çarparak yaralanıyor, içeri girebilmek için birbirlerini eziyorlar. Hatta bir mağaza görevlisini de ezerek, hayatını kaybetmesine neden oluyorlar.Büyük kavgalar çıkıyor, bu kadar olumsuzluğun bir arada olması da bu güne Kara Cuma adının verilmesine neden oluyor. İkincisinin ise Kara Cuma adlandırılırken dükkanların açılış saati olan sabah 04.00 ile 05.00 arasındaki hava renginden de esinlenilmiş olabileceğidir. Sabahın erken saatlerinde güneşin doğmamış olması bu isme bir açıklama getirebilmektedir.   İnsanlara başka faydalarının   olup olmadığını sorgularsak   yalnız ABD’deki "Kara Cuma" için bunları belirtmem daha net olabilir. Çünkü bu konuda yapılan bir araştırmaya dayalı olarak bunları söyleyebilirim. Bu araştırmada 65 kişi ile derinlemesine mülakat gerçekleştiriliyor ve ilginç noktalar ortaya çıkıyor. Kara Cuma’nın indirimli alış veriş avantajı dışında, insanların kendi aralarında da bir ticari değişime olanak sağladığı görülüyor. Örneğin, sizin televizyona ihtiyacınız yok ama çok uygun bir fiyata bulduğunuz için alıyorsunuz, bir başkasının da televizyona çok ihtiyacı var. Fakat televizyon kalmamış, o kişideki sizin ihtiyacınız olan bir şey ile televizyonu değiştirerek ilişki geliştiriyorsunuz.  Ayrıca mağazalar sabah çok erken açıldığı için insanlar geceden sıraya girmeye başlıyorlar ve sabaha kadar beklemeleri gerekiyor.Bu esnada çadırlar kuruyorlar, battaniyeler, yastıklar, çay, kahve, yiyecek ve oyun kartı da getiriyorlar ve bekleyen diğer insanlarla iletişime geçerek, oyun oynayarak vakit geçiriyorlar. Burada bir sosyalleşme oluyor hatta bir dahaki seneye birlikte plan yaparak hareket ediyorlar. Kara Cuma’dan bir iki ay evvel ihtiyaçlarının listesini çıkarıyorlar, kendi aralarında ürün gruplarını belirliyorlar, hangi mağazalarda satılıyor bunlar araştırılıyor, önceden başka indirim kuponları da var ise bunlar hazırlanıyor, mağazalara Kara Cuma’dan birkaç gün evvel gidilerek ihtiyaçları olan ürünlerin yerleri tespit edilerek mağazanın krokisi çiziliyor ve bütün hazırlıklar tamamlanıyor. Gün geldiğinde ise her mağazaya mümkünse iki kişi giderek birisi hemen kasa sırasına giriyor diğeri ise ürünleri getiriyor. Katılımcılar Kara Cuma’nın aynı zamanda bir sosyalleşme aracı olduğunu belirtiyor. Hatta bir genç Kara Cuma’da babası ile birlikte sıra beklediklerini ve bu sayede başka zaman görüşüp konuşamadıkları konuları burada görüştüklerini dile getiriyor. Dolayısıyla Kara Cuma’nın planlama, sosyalleşme ve iletişim gibi işlevlerinin de olduğunu söylemek mümkün gözükmektedir. Daha da ötesi yapılan bu araştırmada Kara Cuma alışverişçileri ile yapılan görüşmede kendileri için kutsal olarak nitelendirdikleri materyalizm, ilişkisel bağlar, noel ve gelenek ögelerinin ortaya çıktığı görülmektedir. Daha da ötesi Kara Cuma’yı bir ayin gibi gördüklerini belirtmektedirler." derken ,Türkiye’de Kara Cumayı ise;
  “Materyalizm ögesinin dışında bir motivasyon olmadığı, insanların ihtiyaçlarını indirimli alabileceklerini düşünerek mağazalarda izdiham yarattıklarını görmekteyiz. Aslında başta da söylediğim gibi bizim böyle bir ritüel transferine ihtiyacımız yoktu hele ki bunun 2012 yılında ulusal bir firma tarafından yapılmasını açıkçası ben büyük bir talihsizlik olarak görüyorum. Uluslararası bir firma başlatmış olsaydı biraz daha ılımlı bakabilirdim.  ABD’de Tanrıya Şükran Günü gibi bir önemli günün sonrasında başlatılan bu ritüel, ülkemizde de düşünüldüyse, neden bir dini bayram öncesi ya da milli bayram sonrası bir gün olarak belirlenmedi sorusunu soruyorum. Bizde bu konuda izlenmesi gereken strateji bu olmalıydı. Hala da geç olduğunu düşünmüyorum. Böylelikle hiç olmazsa kendi kültürümüz içerisinde gelişen bir durum olurdu. Zira  bu uygulama başlayınca bizim dinimizde Cuma hayırlı gün olduğu için bir kesimden çok ciddi tepkiler geldi. Ülkemizde bu uygulamayı ilk başlatan işletmenin sahibi “Amerika’da Kara Cuma’yı deneyimlediğini ve Türkiye’ye dönünce hemen bunu orada da başlatmalıyım dediğini” belirtiyor.  Bu uygulamayı taklit etmek yerine kendi kültürümüz ve inançlarımız çerçevesinde adapte etmek daha uygun olurdu. Bu konuyu tekstil alanında çok sayıda mağaza zinciri olan bir firmanın sahibine de yazdım gelin biz de böyle bir uygulama başlatalım diye ama cevap alamadım. Temelde Kara Cuma’nın amacı indirimli alışverişlerin olması, dolayısıyla bir nevi pazarlama taktiği. Tüketicilerde çeşitli motivasyon yaratarak onların alışveriş yapmalarını sağlamak, çeşitli markalara yöneltmek ve çeşitli promosyonlarla etkileyerek tüketiciyi harekete geçirmektir. Bu tarz motivasyonlar için günün Kara Cuma olmasına hiç gerek yok. Mağazalar rekabet hukukunu gözeterek kendi taktiklerini geliştirebilirler. Nasıl olsa ilişkisel pazarlama sayesinde müşterilere kolayca ulaşabiliyorlar ve duyurabiliyorlar. Duydunuz mu bilmiyorum şimdi bir de Siber Pazartesi çıkmış, o günde elektronik eşyalar da indirim söz konusuymuş. İleri de daha neler çıkar kestiremiyorum ama insanlar üretmekten ziyade tüketmeye bu kadar teşvik edildikçe pazarlama yöneticileri daha da yaratıcılıklarını kullanmaya devam edeceklerdir. Pazarlama alanında bir akademisyen olarak ben öğrencilerime  pazarlama stratejilerini anlatırken aynı zamanda kendilerinin de nasıl iyi bir tüketici olabileceklerini anlatmadan geçemiyorum. Çünkü günümüzde artık Descartes’in  “ Düşünüyorum öyleyse varım” sözü ne yazık ki “Tüketiyorum öyleyse varım” a dönüşmüştür. İhtiyaçlar sınırsızdır ama kaynaklar sınırlıdır, bu nedenle tüketirken özellikle de doğal kaynakları tüketirken çok dikkatli olmalıyız.” sözleriyle   dile getirdi. Görünen o ki bu yılda  hem tüketiciler hem de mağaza sahiplerinin yüzü epey gülecek.!

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Söyleşi Buse Daştan

                   GENÇ OLMAM OLUMLU OLUYOR DİNAMİK BULUYORLAR Yüksek mimar olan Buse Daştan, çalışma hayatına İtalya’da üniversite üçüncü sınıfta okurken başlamış. İşine aşık olan Taştan, bu serüvene iki yılda İstanbul’un tanınmış mimari ofislerinde çalışarak devam etmiş. “Her mimarın kendine özgü çizgisi vardır bunu da projelerinize yansıtırsınız ve o sadece size ait olur. Bu duygu ile kendi işimin patronu olursam, kendi çizgimi en iyi şekilde projeler- ime aktarabileceğimi biliyordum. Hedeflerim doğrultusunda ilerlerken, sanayici ailenin kızı olmanın verdiği özgüven ve cesaretle 2015 yılının ilk çeyreğinde kendi adım ile İstanbul da Buse Dastan Architects‘i kurdum ve bu yolda yürümeye devam etmekteyim.” diyor. Taştan ile sektörü ve başarı hikayesini konuştuk. Genç girişimci olarak başarı grafiğiniz yüksek bu süreci anlatımısınız? Tabi ki hiç de kolay olmadı. Herkes gibi bende bu sureci merdiven basamaklarına benzetiyorum. ”Bir dil bir insan” söylemi vardır mesle

EMEL USLU ATİK BAŞARI ÖYKÜSÜ

    GİRİŞİMCİLİK                      DÖNEMİ Mezun olduktan sonra, Gaziantep’te başarılı işler yapan bir inşaat firmasında mimar olarak işe başlamış. Kısa bir süre içinde 53 kişilik bir ekibinin başına proje müdürü ve yarışma koordinatörü olmuş. Türkiye genelinde birçok alışveriş merkezi, iş merkezleri gibi büyük projeleri hayata geçirmiş. 2000 yılında, girişimci ruhu ve kişisel cesareti ile ‘’Az iş yaparım, öz iş yaparım ama kendi işimi yaparım.’’ diyerek mevcut işinden ayrılarak US Mimarlık İnşaat Taahhüt adı altında kendi iş yerini açmış.Atik,‘’benim çocuklarım’’ dediği birçok projeye imza atmış. Bütün bunlarbugünkü başarısının basamaklarını oluşturmuş. AŞİRET AİLEYE İLK  YABANCI GELİN 2002 yılında kendisi gibi mimar olan “hem iş, hem hayat arkadaşı, hem de yol arkadaşım” dediği Diyarbakırlı köklü bir ailenin   oğlu Ender Atik ile evlenmiş. Bu evlilik ile ailenin ilk radikal değişimini başlatmış. Ailenin ilk yabancı ve okumuş ge

Söyleşi Nazlı Yorulmaz

      MESLEĞİNİZ HER NE OLURSA OLSUN, EN İYİSİ OLMAK İÇİN ÇABALAYIN! Makine mühendisi olan Nazlı Yorulmaz, sanayici bir ailenin çocuğu olduğu için erken başlamış iş hayatına... Öyle ki mezun olur olmaz babası ve babasının bir arkadaşı ile birlikte dış cephe temizlik sistemleri, asma iskele üretimi yapan bir firma kuruyor ve bu firmanın bir çalışanı olarak iş hayatına atılıyor. Firmanın muhasebesinden başlayarak, satın alma departmanında, son olarak da proje departmanında görev alarak, iş hayatında deneyim kazanıyor Bugün başarıları ile adından sıkça söz ettiren Yorulmaz; “Çalışma prensiplerini, çalışan olmanın sorumluluklarını, iş takip prosedürlerini ve ast-üst ilişkisi ile ilgili tecrübelerini elde ettim. Mesleki anlamda ise çizdiğimiz projelerin nasıl üretileceğini, üretim aşamalarının nasıl gerçekleştiğini öğrendim.” diyor. Ambalaj sektöründe duayen anne ve babanın kızı olan ikinci kuşak Yorulmaz, genç iş veren olmanın zorluklarını, iş dünyasını, iş kadını