Türkiye gibi gelişmekte olan ülkelerde ekonomik dengeler bir
türlü kurulamıyor. Bu nedenle de yatırımcılar, öz sermaye fonlarını, para birimlerini veya mülklerini doğru yönetilmesi
için doğru fon yöneticisi
arayışına giriyor. Seçilen fon yöneticisi de özel firmaları veya kurumsal müşterilerine
doğru alanlarda doğru yatırım yaptırarak kazanım sağlamaları için çalışıyor.
Böylece yatırım ortaklıkları, hisse senetti tahvilleri satın alma ve satma da dâhil
olmak üzere finansal danışmanlık başlıyor.
Diğer yandan Türkiye cari açığı yüksek olması nedeniyle yurt
dışında fon akışına ihtiyaç duyuyor, tabi bu fon akışının kısa vadeli değil, uzun
vadeli doğrudan sermaye yatırımları ile gerçekleşmesi önemli. Ancak günümüzde
dünya ekonomisini oluşturan dinamikleri bir bütün olarak ele aldığımız için
yaşanan küresel kriz ortamının yabancı sermaye ilgisini azaltması riski var.
Öte yandan bu akışın sürmesi reel faizlerde yüksek faiz baskısını da
beraberinde getiriyor ki bu durum ulusal sanayinin gelişmesi açısından bir
tezat oluşturuyor.
Bu bağlamda finans sektörünün başarılı isimlerinden Seda
Birdal yıllar öncesinde yaptığımız bir söyleşide, portföy yöneticisinin ana
hedefini ; “portföy yönetiminde ana hedef doğal olarak müşteriye ortalama
piyasa göstergelerinin üzerinde bir kazanç sağlamaktır. Yatırımcılara
alternatif yatırım enstrümanlarına göre daha yüksek bir kar sunulması
hedeflenir. Portföy yöneticiliği faaliyetinde bulunmak için Kanunda ve SPK Seri
5 No: 59 Tebliğde belirlenen şartları yerine getirerek, kuruldan yetki belgesi
almak gerekir. Portföy yöneticiliği faaliyeti, portföy yönetimi şirketinin yanı
sıra Kuruldan yetki belgesi alması koşuluyla aracı kurum ve mevduat kabul
etmeyen bankalar tarafından da yürütülebilir.” sözleriyle,
Portföyün başarılı yönetildiğinin
tespitini ; “Portföy Yönetimine başlanırken müşterinin risk tercihleri
öğrenilir, örneğin değişen piyasalarda yatırımcılar zaman zaman
portföylerindeki yatırım enstrümanlarının oranında değişiklik isteyebilirler, ekonomilerin
büyüdüğü, hisse senetlerinin yükseldiği piyasalarda, portföylerdeki hisse
oranlarında artış yapılabilir. Ancak kriz ortamlarında hisse senedi
piyasalarının risk taşıdığı dikkate alınarak oranlarda azalmaya gidilebilir. Böyle
dönemlerde nispeten sabit getirili yatırım araçlarının ağırlıkta olduğu
portföyler tercih edilebilir. Ancak burada da portföyün içerdiği enstrümanların
oranlarının belirlenmesinde müşteri tercihleri ön planda tutulmalıdır. Doğal
olarak başarının tespit edilmesinde, bazı benchmarklar karşılaştırma görevi
görür” anlatımıyla,
Portföy yöneticisi ile çalışmanın avantajlarını ise; “Finans
Piyasaları özellikle günümüzde son derece değişken bir yapıya sahip,
dolayısıyla sürekli piyasaları takip edemeyen, yeterli bilgiye sahip olmayan
yatırımcılar için portföy yönetimi uygun olabilir, tabi portföy yönetimi
sırasında müşterinin tam bilgilendirilmesi esastır.” sözleriyle dile
getirmişti.Bu yazı ışığında günümüze baktığımızda görüyoruz ki dünden bugüne değişen hiç bir şey yok.
Yorumlar
Yorum Gönder