Bir zamanlar insanların kuyrukta yerlerine geçmek
için sabırsızlıkla beklediği, fuayelerin yoğunluğunda oyun ile ilgili
kritiklerin yapıldığı tiyatro, bir süre sonra yerini gelişen teknolojinin
etkisiyle önce sinemaya, sonra da televizyona bıraktı. En büyük darbeyi de peş peşe açılan televizyon
kanalları, televizyon dizileri ve bu dizilerdeki şartların kolaylığı nedeniyle,
sanatçıların dizileri tercih etmeleri
nedeniyle yaşadı. O dönemleri ve yaşananları, yıllar önce gerçekleştirdiğim söyleşide
tiyatronun duayeni olan Ayten Gökçer “Elbette tiyatro hem çok zor hem de
meşakkatli bir iş. Tiyatroda gerçekleşen şey; sahneye çıkmamız ve olanların dar
bir zamana sığdırılması. Sahnedeyken bazı sınırlılıklarımız var, çeşitli
problemlerle karşılaşabiliriz. Skeçlerde rastladığımız gibi teksti unutma,
ezberi unutma ya da dil kelime hataları gibi. Ayrıca tiyatroda herkese sesimizi
duyurmak zorundayız ve arka sıralarda yer alan seyircilere sesimizi duyurmaya
çalışırken, sesimizi yükseltmek zorunda kalıyoruz. Bu nedenle tüm
hareketlerimizde büyümek, yükselmek durumunda kalıyor. Dizi oyunculuğunda ise
belirleyici biraz zaman problemi. Diğer yandan tiyatro; kanlı canlı oyuncusu ve
seyircisi ile elbette daha gerçekçi, insanların var olduğu ortam. Televizyon dizileri
ise dev bir ekranda daha önceden çekilmiş bölümlerin, gürültülü seslerin olduğu
ortam. Öyle ki hatalar ışık veya ses oyunlarıyla kamufle edilebiliyor.
Konsantrasyon bozulduğunda aynı sahneyi tekrar tekrar çekebiliyor. Tiyatroya
gelince, tiyatroda hataya yer yok. Tiyatroda oyuncularla göz teması kurula
biliniyor, yeri geldiğinde oyuncularla
izleyiciler iletişime geçebiliyorlar. Uzun provalar ardından sonra tüm kadro
her seferinde aynı oyunu farklı izleyicilere sunmak hatta boş salon bile olsa
oyunu çıkarmak zorundalar” Diziler kısa zamanda çekilmek durumunda oluyor.
Kameraların açıları çok çabuk değişebiliyor. İstisnalar dışında bir dizide, bir
mekânda oyuncu; 5-10 dakika dalıp bir şeyler düşündüğü bir sahneye pek yer
olmuyor. Dizilere senaryo yazmak daha kolay. Hem oyuncular, hem de senaristler
açısından da oldukça karlı bir sektör. Bu yüzden tiyatro geri planda kalıyor. Televizyon
tiyatroyu, sosyal medya da televizyonu etkiliyor. İnsanlar bilgisayar
önlerinde, televizyonlar açık, cep telefonu ellerinde. Bu şekilde yaşar oldular.
Ama bunun geri dönüşümü olacak. Canları sıkılacak insanların. Sosyal olmaya
çalışırken bu şekilde “A sosyal” olursan bir süre sonra özlem duyarsın. Antik
Yunan'dan bu yana tiyatro vardı, var olacak!. Kimse telaşlanmasın geri dönüşüm
olacak.” demişti. Ne kadar doğru ve mutluluk veren bir öngörüymüş ki bir tiyatro oyununu izlemek için; on beş gün önceden ister internetten, isterseniz gişeden biletlerinizi almanız gerekiyor.
GENÇ OLMAM OLUMLU OLUYOR DİNAMİK BULUYORLAR Yüksek mimar olan Buse Daştan, çalışma hayatına İtalya’da üniversite üçüncü sınıfta okurken başlamış. İşine aşık olan Taştan, bu serüvene iki yılda İstanbul’un tanınmış mimari ofislerinde çalışarak devam etmiş. “Her mimarın kendine özgü çizgisi vardır bunu da projelerinize yansıtırsınız ve o sadece size ait olur. Bu duygu ile kendi işimin patronu olursam, kendi çizgimi en iyi şekilde projeler- ime aktarabileceğimi biliyordum. Hedeflerim doğrultusunda ilerlerken, sanayici ailenin kızı olmanın verdiği özgüven ve cesaretle 2015 yılının ilk çeyreğinde kendi adım ile İstanbul da Buse Dastan Architects‘i kurdum ve bu yolda yürümeye devam etmekteyim.” diyor. Taştan ile sektörü ve başarı hikayesini konuştuk. Genç girişimci olarak başarı grafiğiniz yüksek bu süreci anlatımısınız? Tabi ki hiç de kolay olmadı. Herkes gibi bende bu sureci merdiven basamaklarına benzetiyorum. ”Bir dil bir insan” söylemi vardır mesle
Yorumlar
Yorum Gönder