ÇOCUK DA YAPARIM,
KARİYER DE !
Alkon Grubun Yönetim Kurulu Başkanı Esra Kadriye Aygün
anlatımlarıyla tam bir girişimcilik örneğini sergiliyor. En önemlisi de
istenilirse, “Çocuk da yaparım, kariyer de” sözünün doğruluğunu gözler önüne
seriyor. Çünkü on yedi yaşında evlenmiş. Kendisi 19, kızı 2
yaşındayken
üniversite sınavlarına girip önce; Harran Üniversitesi Ziraat Fakültesi,
sonrada Siyaset Bilimi, Uluslararası İlişkiler okumuş. En son Yıldırım
Beyazıt’ta Sosyal Politikalar üzerine doktora yapmış. “Eşim inşaat yüksek
mühendisiydi. Ben de onlarla beraber çalışabilmek adına mühendislik okudum.
Dört yıl hem çocuk büyüttüm hem ev hanımlığını yürüttüm. Herkes şaşırıyordu.
İlk defa evli, Urfalı yerli kadın üniversite okuyordu. Herkes şaşırıyordu.”
Niye okuyorsun, çalışmaya ihtiyacın mı var, çalışmayacaksın ki” deniyordu.
Oysa ki benim için üniversite mezunu olmak başka bir şeydi. Çok şükür
eğitimlerimi tamamladım.” diyor. Aygün ile dünden bugüne mücadele dolu
,başarılı yaşamını konuştuk
Ben çocukken diğer çocuklar gibi oyuncaklarla oynamazdım.
Evimizin bahçesi çok büyüktü, komşu çocuklarına taş toplatır, onlara bahçede ev
yaptırırdım. Ertesi gün o ev yıkılırdı. Ben başlarında durarak çocuklara aynı
şekilde ev yaptırırdım. Denilen doğruymuş insan çocukluğunda kendi yolunu
çiziyormuş. Ben kendimi 2007 yılında keşfettim. Şimdi yapılan evlerin bütün iç
dekorasyonlarından ben sorumluyum.
Sivil toplum
kuruluşları içerisinde yer alıyor, çeşitli etkinlikler yapıyorsunuz.
Ben çok zor şartlar altında bir yerlere geldim. Ben
Doğu’nun okutulmayan, “ev kadını olsun
“diye büyütülenlerin bir örneğiyim. Öğrencilik yıllarımda annem her akşam ‘’yarın artık okula gitmene gerek yok. Ne
gerek var okula bu kadar gidiyorsun?’’ derdi. Bense akşamları filmlerde olduğu
gibi ranzamın üstünde küçük ışıkla dersimi çalışır, kitabımı okurdum. Çünkü
okumayla bir yerlere gelebileceğimi biliyordum. Zor da olsa bir şeyleri
başardım. Benim gibi kızlara minicik dahi olsa ışık olup yol gösterici olmak
istedim.
Suriye dostluk derneğinin kurucususunuz. Bu derneği kuruş sebebiniz neydi?
Suriye Dostluk Derneği’ni, 2008’de savaş yokken, her şey
güllük gülistanlıkken kurduk. Suriye Orta Doğu’ya açılan bir kapıydı ve
Türkiye’de Orta Doğu’ya girememişti. Türk iş insanlarının Orta Doğu’nun
fırsatlarından faydalanabilmesini istedik. Biz o dönem iş yapanlar olarak bir
elin parmaklarını geçmeyecek sayıdaydık. Suriye Orta Doğu’ya açılan bir kapıydı
ve Türkiye de Orta Doğu’ya girememişti. Ama savaştan sonra 2011’den sonra bizim
business amaçlı olan derneğimiz dokuz şubeli, 18.000 üyeli, üç okullu, kampları
olan bir derneğe dönüştü. Bunun sebebi
2000 yılından itibaren
ben orayla iş yapmaya başlamış; orada belli bir dost,
ahbap çevresi oluşturmuştum. Ben o zamanlar haftanın iki gününü iş amaçlı orada
geçiriyordum. Orada edinmiş olduğumuz dostlarımız vardı. Savaştan sonra
Türkiye’ye geldiler. Biz Ankara’da 2008’de Suriye Dostluk Derneğini kurduktan
sonra 2009’da da Halep Baş Konsolosluğumuz Adnan Beyin destekleriyle Suriye de
deTürkiye’nin muadili olarak Türkiye - Suriye Dostluk Derneği kurulmuştu. Savaştan önce.Halep şube başkanımız Türkmen asıllı olan doktor Hasan Mamik, Türkiye’de tıp eğitimi almış olup şimdi Gaziantep şube başkanımız. Anadili Türkçe ama Suriye sınırları belirlendiği sırada Halep’te devam
edenlerden. Onların Türkiye’ye gelmesiyle dediğim gibi dokuz şube, 17 bin, 18
bin üye çalışmaya başladık.
Peki neler yapıyorsunuz orada?
İlk etapta yorgandı, battaniyeydi, yastıktı temin etmeye çalışıyoruz. Türkiye’de tanıdıkları çok fazla yok. Türkiye’yle çok fazla Türkmenlerin bile gidiş, gelişi yoktu. Oradaki o işte baba Esad’ın yönetiminin sıkılığından dolayı yeni yeni onlarda Türkiye’yle temas kurmaya başlamışlardı. Tanıdıkları ben olduğum için de direk beni arıyorlardı. Gidiyor ve yardımcı olmaya çalışıyordum. Ancak 2014’ten sonra baktık ki bunların dönebilecekleri bir ülke kalmadı. Ülke yerle bir olmuş. Halep yok artık. Ondan sonra Hama yok, Humus aynı şekilde. Laskiye tamamen Rusların eline geçmiş. “Bunlara artık yerleşik bir düzen sağlamak durumundayız” dedik. Şehirlerde akrabaları var olanlar; akrabalarının yanına yerleşmeye başladılar. Bunlar ticaretle uğraşan insanlardı. Halep, Suriye dediğiniz yer Orta Doğuda ticaretin başkentiydi ve bu insanlar artık iş yapmak istiyorlardı. Yani kampta; elimizi, kolumuzu bağlayalım, oturalım, devlet bize yemek göndersin, ekmek göndersin istemiyorlardı. Onlar için ne yapabilirdik? İş kurmalarına yardımcı olabilirdik, İŞKUR’la beraber çalışma izinlerini çıkartabilirdik, Türkçeyi öğrenmelerini sağlayabilirdik. Mesleği olmayanlara meslek edindirme yaptırdık. Çünkü üniversite mezuniyet diplomalarının denkliklerini almak çok kolay olmadı. Ama çalışabilmeleri içinde bir meslek sahibi olmaları yani bir zanaata ya da sanata sahip olmaları gerekiyordu. İşte bu doğrultuda Milli Eğitim Bakanlığıyla bir protokol yaparak 81 ildeki mülteci ve Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarına yönelik dil ve meslek verebilme ehliyetine sahip olduk. Şimdi Ankara’dayız, İstanbul’da, Kilis’te okullarımız var. O okullarda evet hiçbir ücret almadan dil ve meslek eğitimi veriyoruz. Ondan sonrada gerçekten iyi yetişmiş olan arkadaşlara istihdam edilmesine yönelik çalışmalar yapıyoruz. Şu anda bütün sektörlerde kaynakçıya ihtiyaç var. Önceden kaynakçılık bilgisi olan ama bir sertifikası olmayan Suriyeli, Iraklı artık sertifika sahibi. Dolayısıyla da bütün mültecilerle çalışır olduk. Afganlıya Türkçeyi öğretip, mesleki dili de öğrettikten sonra kaynakçılığı tamamen öğrenip Milli Eğitim Bakanlığının sertifikasını aldırdıktan sonra İş-kur vasıtasıyla işe yerleştiriyoruz.
Kadına ve kadının
sorunlarına el uzatansınız. Bu bağlamda sormak isterim; kadına şiddeti önlemek
nasıl mümkün olabilir?
Kadına şiddeti önlemenin en önemli noktalarından birisi
eğitim olup o da ailede başlar, aile de biter. Bilinçlendirme şart. ilk başta
da kadını, anneyi bilinçlendirilecek.” Kızım benim elim sana kalkmıyor babanın
eli sana kalkmıyor, kalkamaz, sana
hiç kimsenin eli kalkamaz. Sen çok özel bir insansın.” Mesajı verilmeli.
Aynı zamanda erkek çocuğu da bilinçlendirilmeli “bak yavrum, ben annene nasıl
saygıyla yaklaşıyorsam, sen annene nasıl saygıyla, hürmetle yaklaşıyorsan;
eşine de aynı şekilde yaklaşmak zorundasın.” mesajı verilmelidir. Artık sosyal
ve görsel medya var. Oraları kullanmamız çok önemli. Kamu spotları, verilen
mesajlar çok çok önemli. Bir erkeğin kadına elini kaldırmasını
kabullenemiyorum. Hayatım boyunca da bununla
mücadele ettim. Gerçekten
çok ciddi mücadeleler verdim. Kadının sesi olabilmek adına mücadeleler
verdim, ölünceye kadar da böyle devam edeceğim inşallah.
İleriye dönük hedef ve beklentilerin nelerdir?
Barış, huzur. Gerçekten ülkemizde birlik ve beraberlik içinde hiçbir ayrım yapmadan, Kürdü ile, Lazı ile, Türkü ile, kadın ile, erkeği ile, engellisi ile, engelsizi ile. Hepimizin rahat bir şekilde yaşayabileceği demokrat bir ülke ve dünya istiyorum. İnşallah bu konuda da Kadriye Esra Aygün olarak benim adıma ne düşerse yapmaya ve bu yolda yürümeye devam edeceğim. Gerçekten bu ülke bize çok güzel şeyler verdi, çok güzel bir ülkede yaşıyoruz. Ülkeme elimden gelebildiği kadar bütün vatandaşlarıma ayrım yapmadan ve dünyaya hizmet edebilmek istiyorum. Kendi çapımda bir karınca misali…
Yorumlar
Yorum Gönder