KADININ TOPLUMDAKİ YERİ
Atatürk’ün bir sözü ile başlamak istiyorum. “Şuna inanmak
gerekir ki; dünya üzerinde gördüğümüz her şey kadının eseridir.” Ancak buna rağmen
görüyoruz ki kadının dünyadaki yeri hala üzerinde bolca konuşulan ve tartışılan
bir konu. Buna rağmen kadın her zaman için toplumda kilit role sahiptir.Türk
toplumunda kadının saygın bir yeri vardır aslında. Orta Asya’da kurulan ilk
Türk devletlerine baktığımızda
kadın ve erkeğin eşit haklara
sahip olduklarını görüyoruz. Devlet yönetiminde, hakanların yanında hatun adı
verilen eşleri de söz sahibiydi. Kadınlar ata binip ok atar, top oynar, güreş
gibi ağır sporlar yapar ve savaşlara katılırlardı. Toplumda tek eşlilik
prensibine bağlı kalınır, ev eşlerin ortak malı sayılırdı. Kadının toplumdaki
yeri ve algısı, toplumun değer yargıları ile örfler, gelenekler gibi
oluşumlarla sınıflandırılıyor. Hemen hemen bütün toplumlarda çocuk doğurabilme
özelliğinden dolayı çocuğa bakma görevi de ona yüklenmiştir. Ve ‘Kadın’ deyince
aklımıza ilk gelen ‘besleyici, sabırlı ve anaç’ gibi sıfatlardır.
Günümüz kadını ise teknolojinin ilerlediği bu yıllarda adını
duyurmayı başardı. Yaptığı iş, aldığı rol her ne olursa olsun başarısını her
zaman kanıtladı. Kimi zaman bir anne, kimi zaman bir yönetici olarak kanıtladı.
Toplumsal hayat, kendi içerisinde birçok farklı kimlik barındırmaktadır.
Toplumsal cinsiyet rolleri olarak kadının ve erkeğin fizyolojik özellikleri de
dikkate alınarak belirlenen görev alan ve sorumlulukları zamanla
alışılmışlıklar hâline dönüşmüş, kültür içinde inşa edilmiş cinsiyete dayalı
roller nedeniyle kadın ve erkek üzerine çeşitli ve biçimlendirilmiş beklentiler
yüklemiştir. Mesela yurt dışında ‘Erkek ebeler’ var. Ama ‘Ebe’ dediğimizde
aklımıza doğrudan kadın olması gerektiği gelir. Hemşire gibi ya da sekreter veya kadınlara en çok
yakıştırılan meslek olan öğretmenlik gibi. Hem de tuttuğunu koparan bir sürü
rol model kadın varken. Bunlara neden olan şey algılarımızı ve bunun yol açtığı
konumlandırmalarımız. Yüksek pozisyonlarda çalışan kadın oranının sadece %22
olması, buna karşılık %78’inin erkek olmasına ise var olan bir durum. Ya da
kazançlarındaki eşitsizliklerdeki farklılıklar da mevcut durumlar. Ve bu
dünyanın her yerinde böyle sadece ülkemizde değil. Dünyanın dört bir yanında
kadınlar insan hakları ihlallerine maruz kalmaktalar. Kadın ve erkek arasında
eşitliği sağlamak ve kadınlara karşı her türlü ayrımcılığı ortadan kaldırmak,
insan hakları ve Birleşmiş Milletler değerleri arasında. Son yıllarda da
kadınların haklarını güvence altına almak için büyük ilerleme kaydedilmekle
birlikte ataerkil toplumlarda boşluklar var kadınların gerçekleri sürekli
değişiyor. Örneğin; kazalarda 6 kişi ölür 2’si kadındır. Kişi olmak demek erkek
olmak demektir çünkü bu bana her zaman garip gelir. Şoför dediğimizde ne
söylediğimiz açıktır ve “kadın şoför” diye ayrım vardır. “Kadın yazar” vardır
çünkü “Yazar” erkektir. Unutmayalım, etrafımızdaki her bir kişiyi bir kadın
doğurdu ve büyümesinde de en çok
katkıyı o verir. Kadının toplumdaki yeri, ona gösterilen özen ve saygının yüksekliği,
o toplumun ne kadar gelişmiş olduğunun bir göstergesidir.
ŞİDDET VE KADIN
CİNAYETLERİ
Kadına yönelik şiddet ve kadın cinayetlerinin insanlığın
kanayan yarası olduğunu düşünüyorum. Ancak sadece kadına değil çocuklara
uygulanan şiddetin ve çocuk cinayetlerinin de. Ve elbette ki sadece Türkiye’de
de değil. Dünyada birçok şey değişiyor, ama nedense kadınlara yapılan fiziksel,
psikolojik,ekonomik şiddet hiç değişmiyor ve bu günümüz dünyasının en yaygın, kalıcı ve yıkıcı insan hakları
ihlallerinden biri. En gelişmişinden en yoksul ülkesine kadar tüm dünyada var ve
bu suçu çevreleyen dokunulmazlık, korku, damgalama ve utanç kadınların
seslerini çıkarmalarının önündeki en büyük engel.Toplumsal cinsiyet ayrımı ile kadına yönelik şiddet
arasında bir ilişki olduğuna inanıyorum.
Ve hepimiz biliyoruz ki kadına yönelik şiddete içinde bulunulan topluma ve
zamana bağlı olarak aynı ölçüde tepki gösterilmiyor. Burada durup bir düşünmek
gerekiyor. Fiziksel ve cinsel şiddeti toplumlar tepkiyle karşılıyor ama yine
de, şiddete maruz kalan kadın şiddetin sorumlusu olarak görülebiliyor. Namus,
töre cinayetleri, koca- baba dayakları, işkence magazinleştirilebiliyor.
Şiddete uğrayan kadının ne yaptığı, ne söylediği, nasıl giyindiği sorgulanırken
fiziksel, sözel ve cinsel şiddete uğrayan kadının bunu hak edip etmediği
tartışılıyor. Kurbanlar suçlanıyor, suçlular “mağdur” ilan ediliyor. Birleşmiş
Milletler’e (BM) göre dünya çapında kadınların yüzde 35’i hayatında en az 1 kez
şiddete maruz kalmış. 2019 ise Türkiye’de son 10 yılda en fazla kadının
öldürüldüğü yıl olmuş. Fransa ve Almanya, Avrupa’da en fazla kadın cinayeti
işlenen ülkeler.
ŞİDDETE ÇÖZÜM
Toplumsal cinsiyet eşitliği sağlanabilirse kadına yönelik
şiddetin ortadan kalkmasına fayda sağlar diye düşünüyorum. Yukarıda da
bahsettiğim gibi kadına yönelik şiddet bir insan hakları ihlali olarak kabul edilmekte ve bu şiddeti
önleyici yasalar düzenlenmektedir. Ancak çıkarılan yasaların uygulanması
kolaylaştırılmalı, bürokratik engeller varsa kaldırılmalı ve yasalar etkili bir
şekilde uygulanmalı. Bu siyasanın yapacağı
şey. Ama en önemlisi toplumda yer etmiş ‘erkek egemen bakış açısı’ ile
savaşmak. Hem aile içi eğitimde çocukların cinsiyetinin erkek olmasının ona hiçbir
ayrıcalık, üstünlük tanımadığının vurgulanması hem de anaokulundan itibaren
çocuklara cinsiyet eşitliği eğitimi verilmesi önemli. Kadını bir obje değil de
arkadaşı gibi gören erkek çocukları yetiştirilirse ki eğitim toplumsal bir olgu
kadına yönelik şiddetin önüne geçebiliriz. Benim bu konuda yapmaya çalıştığım
ise, kadına; erkek ve kadın olarak ayırmadan, aynı önemi ve saygıyı göstermek,
bunun farklı şeklini düşünmek bile insan kimdir ve eşit midir sorgulatır yoksa.
Çalıştığım mevcut şirkette, çalışanların%50’sinden fazlası kadın ve kadın yöneticiler gittikçe sayıca
artıyor. Dünyada ve ülkemizde ise; kadınların güçlendirilmesi ve
yetkilendirilmesi alanlardaki, projeleri takip ediyoruz, o projelerde farklı
neler yapabileceğimizi düşünüp, onları kurumlar ile beraber yapabileceğimiz
projeler tasarlayıp, uyguluyoruz. Kadın istihdamının artırılması, Kadın
girişimciliğini artırılması, Kadın’ların gelecekteki mesleklerde daha söz
sahibi olabilmesi için, yetkinliklerini artırmak için çeşitli eğitimler
verilmesi ve bazı kanunlar hazırlanıp, uygulanması gibi. Tabii ki bu konularda
da herkesin bilinçlendirilmesini artırmaya yönelik faaliyetlere devam edilmesi.
Dünyada her zaman farklı fikirlere sahip
olan kişiler olacaktır. Tabii ki fikirlere saygı duyarak, herkesin eşit
olduğuna inandırırsak, problemin %50’sini çözerek ilerleyebiliriz.
Yorumlar
Yorum Gönder