Ana içeriğe atla

SÖYLEŞİ NESE TORUN






MİMARLIKTAN YAZARLIĞA
Neşe Torun



Mimar olarak iş hayatındaki başarılarıyla adından sıkça bahsettiren Neşe Torun, bir süre sonra; Mimar Neşe Torun, Yazar Neşe Torun, Şair Neşe Torun, Ressam Neşe Torun olarak anılmaya başlanmış. Ama hiç de kolay geçmemiş hayatı! “Herkesin bir der- di var, durur içerisinde” söyleminde olduğu gibi… Kim bilir belki de başarılarının temelinde kendini çabuk tanıyıp, büyümesi yatmaktadır. Torun ile yaşamını, mimarlığı, kitaplarını kısaca sanat geçmişini konuştuk

Bugün başarılı bir iş kadını modelisiniz, Sizi mimarlıktan yazarlığa götüren sebepleri, değerlendirir misiniz?
Artvinliyim. Yetmişli yıllarda öğretmen olan babam, Almanya’ya göç etti. Biliyorsunuz o kuşak, o yıllarda, hep geri dönme amacıyla gitmiştir Almanya’ya. Giderken de Artvin’e ulaşmanın zorluğundan ötürü - telefon, uçak yok- bizlere kolay ulaşabilmek için Türkiye’ deki yerleşim yeri olarak Ankara’yı seçmişti. Ancak bir süre sonra Kardeşlerim de Almanya’ya gitmek istediler. Ben gitmek  istemediğim  için  anneannem  ile Türkiye’de kaldım. O yıllarda başladı duygularımı kaleme akıtışım. On bir yaşında özlem duygularıyla, aileye olan özlemle yazmaya başladım. Günlük tutuyordum. Annemle, babamla sanki kucaklaşır gibi onlara bir şeyler yazıyordum. Mektup vardı o zamanlar. Telefon bile çok zordu, santralden bağlanıyorsunuz, yarım saat bekliyorsunuz yani o koşullarda yazmak bana arkadaş oldu. Lise yıllarımda da şiirin yanı sıra ufak tefek makaleler de yazdım. Üniversite yıllarında devam edemedim. Çünkü mimarlık eğitimi çok zordu.

Sizce de mimarlık bir sanat dalımı, ne dersiniz?

Mimarlık hem sanat dalı, hem de mühendislik dalıdır. 3194 sayılı imar kanununa tabi olduğu gibi, aynı zamanda 5846  sayılı fikir ve sanat eserleri yasasına da tabiidir mimarlar. Bizim dönemimizde şehircilikte okuduk, şehir planlaması yetkimiz de var bizim. Eserlerimizin proje müellifiyiz. Yani telif hakkı gibi yasal olarak proje müellifliğinden doğan haklarımız vardır. Mimarlık görsel sanatlara giren bir sanat dalıdır, yapı sanatıdır. Aslında mimarlıkla; edebiyat, şiir, roman, resim aynı şey diye düşünüyorum.Sadece enstrümanlar farklı. Sonuçta hepsi ortaya çıkan eserler ile topluma mesaj vermektir. Bu bağlamda resimde; şekiller, renkler, desenlerle, mimaride; çizgilerle, sembollerle, romanda da yazıyla, cümleyle duygu vedüşünceleri ifade ediyorsunuz.  

 Geçmişte mimar olarak çok başarılı işlere imza atmış, iz bırakan çalışmalar yapmışsınız. Üstelikte çocuklarınız çok küçükken, zor olmadı mı?

Beş yıl Ankara’da kamuda mimarlık yaptım. Daha sonra serbest meslek faaliyetlerimi Dalaman’da sürdürdüm. Güzel ve çok önemli insanlara projeler yaptım. O yıllarda Dalamanda hiç mimar yok, inşaat mühendisleri vardı. Bu benim çok kısa zamanda çok güzel müşterilerim olmasını sağladı. Yabancılar gelerek, bölgede mülk ediniyorlar, villa ve köşk türü binalar yaptırıyorlardı. Çok güzel günlerdi. Ancak askerliğini bitiren beyin cerrahı olan eski eşimin isteği üzerine, Dalaman’dan ayrılmak zorunda kaldım. Muğla merkeze yerleştik. Benim işlerim hep ilçelerde olduğu için günde 100-200 km yol kat ediyordum. Yorgun geliyordum ama  çocuklarımı ve eşimi ihmal etmeden, yılmadan, yoluma devam ettim. Çünkü işimi çok seviyordum. Bu sevgi de benim işlerimde başarılı olmanın yolunu açtı. 
Profesyonel olarak yazarlığa geçişiniz ne zaman başladı?
Edebiyata ilgim hep vardı. Ancak yaşadığım bir travma akabinde gelen yalnızlık beni şiir yazmaya sürükledi. İlk kitabım olan “Kanayan Yüreğim” 2005 de yayınlandı. 2006’da “Yolcu”,2008’de “İçimdeki Nehirler”, “Acı İtiraf” ise 2009’da yayınlandı.2020’de yeni kitabım olan ‘’Kasya’’çıktı. ‘İçimdeki Nehirler’  yayınlandıktan  sonra  güzel bir  kitap  olduğunu   gördüm.   Kütüphaneler Genel Müdürlüğü ilk baskısından satın alıp, kütüphanelerine dağıttı. İyi bir şey yaptığımı düşünerek” bir daha yazmalıyım dedim. 
Üçüncü roman, beşinci kitabınız olan Kasya’nın içeriği nedir?

Kasya da farklı insanları Artvin’de aynı apartmanda mecburi hizmette buluşturuyor, komşuluk ilişkileri içerisinde yaşatıyorum. ‘Kasya’ da  farklılıkları hem yaşları farklı, meslekleri farklı, ırkları farklı. Kültür yapıları farklı. Alevisi, Sunnisi, Gürcü’sü hepsi bir arada huzur ve uyum içerisinde yaşıyorlar. Farklılıklarla bizim toplum olarak bir sıkıntımızın olmadığı mesajını vermek istiyorum okuruma. 

Peki, ileriye dönük düşündüğünüz, yazmak istediğiniz başka konular var mı?

Tabii ki var. Biter mi toplumda konu? Sürekli yenileri yaşanıyor, yenileri görülüyor, hissediliyor. Bunları kaleme almak şart mutlaka yazmamız gerekiyor zaten.

Diyebilirim ki kadına şiddet haberinin olmadığı bir günü neredeyse yaşamıyoruz. Görüşlerinizi paylaşır mısınız?

Ben kadın cinayetinin olmadığı bir ilden geliyorum. Bunu yeni öğrendim bir kez daha gurur duyuyorum Artvin’imle. Türkiye’de kadına şiddetin en az olduğu il Artvin. Okuma oranının yüksek olduğu İlimiz. Dolayısıyla ben eğitimin önemine dikkat çekmek isterim. 
 









Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Söyleşi Buse Daştan

                   GENÇ OLMAM OLUMLU OLUYOR DİNAMİK BULUYORLAR Yüksek mimar olan Buse Daştan, çalışma hayatına İtalya’da üniversite üçüncü sınıfta okurken başlamış. İşine aşık olan Taştan, bu serüvene iki yılda İstanbul’un tanınmış mimari ofislerinde çalışarak devam etmiş. “Her mimarın kendine özgü çizgisi vardır bunu da projelerinize yansıtırsınız ve o sadece size ait olur. Bu duygu ile kendi işimin patronu olursam, kendi çizgimi en iyi şekilde projeler- ime aktarabileceğimi biliyordum. Hedeflerim doğrultusunda ilerlerken, sanayici ailenin kızı olmanın verdiği özgüven ve cesaretle 2015 yılının ilk çeyreğinde kendi adım ile İstanbul da Buse Dastan Architects‘i kurdum ve bu yolda yürümeye devam etmekteyim.” diyor. Taştan ile sektörü ve başarı hikayesini konuştuk. Genç girişimci olarak başarı grafiğiniz yüksek bu süreci anlatımısınız? Tabi ki hiç de kolay olmadı. Herkes gibi bende bu sureci merdiven basamaklarına benzetiyorum. ”Bir dil bir insan” söylemi vardır mesle

EMEL USLU ATİK BAŞARI ÖYKÜSÜ

    GİRİŞİMCİLİK                      DÖNEMİ Mezun olduktan sonra, Gaziantep’te başarılı işler yapan bir inşaat firmasında mimar olarak işe başlamış. Kısa bir süre içinde 53 kişilik bir ekibinin başına proje müdürü ve yarışma koordinatörü olmuş. Türkiye genelinde birçok alışveriş merkezi, iş merkezleri gibi büyük projeleri hayata geçirmiş. 2000 yılında, girişimci ruhu ve kişisel cesareti ile ‘’Az iş yaparım, öz iş yaparım ama kendi işimi yaparım.’’ diyerek mevcut işinden ayrılarak US Mimarlık İnşaat Taahhüt adı altında kendi iş yerini açmış.Atik,‘’benim çocuklarım’’ dediği birçok projeye imza atmış. Bütün bunlarbugünkü başarısının basamaklarını oluşturmuş. AŞİRET AİLEYE İLK  YABANCI GELİN 2002 yılında kendisi gibi mimar olan “hem iş, hem hayat arkadaşı, hem de yol arkadaşım” dediği Diyarbakırlı köklü bir ailenin   oğlu Ender Atik ile evlenmiş. Bu evlilik ile ailenin ilk radikal değişimini başlatmış. Ailenin ilk yabancı ve okumuş ge

Söyleşi Nazlı Yorulmaz

      MESLEĞİNİZ HER NE OLURSA OLSUN, EN İYİSİ OLMAK İÇİN ÇABALAYIN! Makine mühendisi olan Nazlı Yorulmaz, sanayici bir ailenin çocuğu olduğu için erken başlamış iş hayatına... Öyle ki mezun olur olmaz babası ve babasının bir arkadaşı ile birlikte dış cephe temizlik sistemleri, asma iskele üretimi yapan bir firma kuruyor ve bu firmanın bir çalışanı olarak iş hayatına atılıyor. Firmanın muhasebesinden başlayarak, satın alma departmanında, son olarak da proje departmanında görev alarak, iş hayatında deneyim kazanıyor Bugün başarıları ile adından sıkça söz ettiren Yorulmaz; “Çalışma prensiplerini, çalışan olmanın sorumluluklarını, iş takip prosedürlerini ve ast-üst ilişkisi ile ilgili tecrübelerini elde ettim. Mesleki anlamda ise çizdiğimiz projelerin nasıl üretileceğini, üretim aşamalarının nasıl gerçekleştiğini öğrendim.” diyor. Ambalaj sektöründe duayen anne ve babanın kızı olan ikinci kuşak Yorulmaz, genç iş veren olmanın zorluklarını, iş dünyasını, iş kadını