" Eğitim şart! Bu eğitim illa diplomalarla değildir. Diploma kısmı; öğretim, onu bütünleştiren; eğitimdir. İkisi birleşince de kararlılık, çalışkanlık, dürüstlük ortaya çıkıyor. Bütün hepsi birleşince de topluma, ailesine ve kendisine faydalı bir birey olunur. Bence insanlar tercihleriyle yaşarlar. Ya çare sizsiniz, ya da çaresizsiniz!"
YAŞAMA DAİR
Hayata gözlerimi
açtıgımdan itibaren olgun kişilik sanki doguştan verilmişti.!?.Yaşam felsefemi her
alanda; "önce zoru başarmalıyım, kolayı herkes başarabilir" düşüncesiyle
kurdugumdan mıdır nedir bilemiyorum, geldigim bu yaşıma kadar hep zorluklarla
mücadele ettim, yani hiçbir şey altın tepside sunulmadı...
Yalnız kendim için
seçtiğim en önemli hedef; beşikten mezara kadar öğrenmek! Bu benim yaşam
felsefem. Bunu yaparken; öğrendiğim, kendime faydalı gördüğüm her olayı, çevreme
faydalı olması içinde; elimden geldiğince paylaşma ve birilerine de fayda
sağlamasına katkı sağlamak isteyen yönüm;; beni mutlu kılan en değerli yanımdır.
Çocukluğum:
Ankara’da gözlerini dünyaya açmış, bankacı bir babanın dört
çocuğundan en büyüğü olarak büyüdüm, büyük abla olarak, ailede babamın ve
annemin en büyük yardımcısı olma görevini üstlendim. Babam tarafından verilen
ilk ağır sorumluluk daha çok küçük yaşlarda omuzlarımdaydı. Tabi ki en iyi
şekilde icra etmeliydim, sanırım başarabildim. Bu nedenle, derslerinde başarılı,
aile ve sosyal yaşam içerisinde her zaman küçüğüne; sevgi dolu, büyüğüne;
saygılı,eski dönem değerleriyle büyüdüm. Hala da o değerlere önem veren bir
insan olarak yaşamımı sürdürüyorum. Her genç gibi,
öğrencilik evrelerini tamamladım. Para ile ilgili kısmı sevmediğim halde
işletme mezunu olmamdan dolayı, çalışma hayatına atıldığım ilk işimden itibaren
hep finans işleri ile uğraşmak zorunda kaldım. Belki bu yüzden midir
bilmiyorum, bu gün finans ve yatırım konusunda ciddi uzmanlaştım.
Evliliğim:
Yaşamın ritüeline uygun şekilde 1988 yılında aşk evliliği
yaptım, iş arkadaşımdı. Hayatı evlendiğinizde sıfırlayıp, sanki yeni bir hayata
başlıyorsunuz. Başka insanlar birden en yakınınız oluyor ve farklı kültürle
birleşmek zorunda kalıyorsunuz Bana göre asıl zorluklar ve yaşam mücadelesi
orada başlıyor. Sorumluluk ve görevler artıyor. Bir de benim gibi
mükemmeliyetçi bir kova burcuysanız yandınız! Çünkü sadece işinizde değil,
evinizde de her şey güzel ve eksiksiz olmalı!
İş Hayatım:
Evliliğimin ikinci yılı sonunda evliliğimin en güzel meyvesi
kızım oldu. Böylece hem anne, hem de çalışan oldum. Yani çocukta yaparım,
kariyer de mantığı, bence öylede olmalı. Kızım 3 yaşında 6 ay arayla iki kez
zatürree başlangıcı geçirince 12 yıllık iş yaşamımı sonlandırmak zorunda
kaldım.. Tabi ki kızım iyileşti. 6 ay sonra çalışmaya alışmış bir kadın olarak,
eşinden para almaktan bile utanan bir kadın olarak evde oturamazdım. İnşaat
mühendisi olan eşim şantiye şefliği yapıyordu. Bir arkadaşımın ağabeyinin
arsalarına apartman yaptırmak istemesi üzerine inşaat firması kurma düşüncemiz
gelişti. Çalışma hayatıma başladığımdan bu yana, yapmış olduğum tasarrufların
yanı sıra iki evimi de satarak şirket kurmaya karar verdik. Birlikte ilk olarak
yaptığımız bina ile de inşaat sektörüne girmiş olduk. Bu arada oğlumu dünyaya
getirdim. Artık hem iki çocuk annesi, hem bir şirketin yöneticiliğini
yapıyordum. Bunları bir arada yönetebilmem için yaptığımız binanın bir
dairesini ofis, diğer dairesini evimiz olarak dizayn ettim. Şirketimizde finans
müdürü ve tüm idari işleri yöneten biriydim. Daha sonraları ufak işlerle
başlayıp, zaman içinde oldukça büyüyen işlerle devlet taahhüt, daha çok
altyapı yapan, bu arada iş çevresinde
güven duyulan bir firma olduk. Tabi bunun başarısı, teknik işlere yani
şantiyelere eşim hakim olurken, firmaların bel kemiği olan finans işlerini ve
ofisteki olması gereken her türlü idari işleri ve evimde çocuklarımı okul,
eğitim ve sosyal etkinliklerini ben yapmak zorunda kalıyordum. Yani söylendiği
gibi isteyince, çocuk da kariyerde oluyormuş. Sadece biraz fazla emek harcamak
zorunda kalıyorsunuz. Daha sonra 1999 yılında sigorta şirketimi kendi adıma
kurdum.. Artık sigorta poliçelerimizi de kendim kesiyordum, daha sonra önce
çevremden sonra dışardan gelen taleplerle sigorta portföyümü genişlettim. Hala
da devam ediyorum. Bu arada, işler büyüyor, elemanlar artıyor, imkanlarımız
güzelleşiyor, çocuklar büyüyordu. Her şey güzel gibi dışarıya yansıyordu.Hatta birde
bu işlerle yerinmeyip,çocukların okul aile birliklerinin yönetimde çalışıyor,
Sivil Toplum Kuruluşlarının yönetim kadrolarında canla başla çalışıyordum..
Kızım büyüdü, en çok da kız olduğu için onun eğitimi benim
için çok önemliydi, iler ki hayatında en iyi şekilde okusun ve “kimseye muhtaç
olmasın” diye. Çok şükür, Londra da mimarlık eğitimi aldı ve şimdi evlendi,
dünyalar güzeli bir kız torunum var.. Kızım eşiyle kurdukları firmalarında
görevini yapıyor ve benim gibi hem işini yapıyor, hem çocuğuna bakıyor. Bu
arada oğlum da büyüdü ve çocukluğundan bu yana söylediği gibi, baba mesleğini
seçti inşaat mühendisi oldu. İşte benim en güzel eserlerim, kızım ve oğlum.
Benim için onlardan daha değerli hiç bir şey olamaz..
Zaman geçerken:
Bütün bunlarla zaman nasıl geçti, bu günlere nasıl geldik
anlayamazken, paranın getirdikleriyle, götürdükleriile karşılaşıyorsunuz.2013
yılında açtığım davayla 2017 yılında, eş ve iş ortaklığımı bitirmek zorunda
kaldım.İnşaat şirketindeki yarı hissemi oğluma devrederek kendi şirketim olan
sigorta şirketiyle yoluma devam etmeye başladım.Bu arada toplum adına ne
yapabilirim diye, sosyal, kulüp ve derneklerde daha yoğun çalışmalar yaparak
insanlara dokunmaya çalıştım.Bu çalışmalar beni mutlu kılıyor...Burada anlattığım
kısa yaşam öykümde aslında gençlere çok dersler var..Günümüzde aileler
çocuklarını çok zor şartlarda okutmaktalar. Maalesef gençlerimiz
üniversitelerden mezun olduktan sonra iş beğenmiyor, para beğenmiyor, ya evde
oturup ailelerinden geçim sağlamaya çalışıyor. Ya da genç kızlarımız zengin
koca bulup rahat yaşama hayalleri kuruyor. Zengin eş bulma hayalleri genellikle
sonu bilinmeyenler içinde kendilerini kaybetmelerine neden oluyor, yalancı kısa
mutluluklar bataklara sürükleyebiliyor. Ben diyorum ki “emeksiz yemek olmaz.”.
Yapılacak iş vardır. Kendi alın teriyle limon satıp evine küçük kazançlarla
gidebilmekte büyük bir iş olabilir. Kendi örneğimi anlatırken şirketi
kurduğumuz ilk dönemlerinde ben hem evimin, hem de iş yerindeki personelin
yemeğini yaptım. Oysaki her hangi bir yerde ahlaklı bir şekilde çalışmak
mutlaka onlara eş’ de mutlulukta getirecektir..
Sosyal Yaralarımız:
Günümüz şartlarında artık para kazanmak yerine, daha rahat
yaşamak, marka giymek, gezmek yemek içmek daha
fazla öne çıkarılarak gençlere
özendirildi. Burada ailelerde şaşırmış durumda, anne çalışıp çocuklarının
ihtiyacını mı karşılasın, yoksa çocuğuna ilgi ve alaka mı göstersin. Bunların
hepsini bir arada yapabilmek gerçekten zorlaştı .Çünkü artık çocukları idare
etmek onlara söz dinletebilmek ayrı bir beceri gerektiriyor.. Bunun için
annelere bolca okumalarını tavsiye ediyorum, ben çocuklarımın küçüklüğünde hem
okuyor, hem de nerde bir çocuk üzerine yapılan, panel ve seminer varsa
katılırdım. Günümüz Türkiye’sinin en büyük yarası olan kadına şiddet, her geçen
gün düzeyini azaltmak yerine, artırarak devam ettirmekte. Şiddet deyince
aklımıza direk olarak fiziksel şiddet geliyor. Oysa kadınlarımıza yapılan
psikolojik şiddetten, kadın hastalık sahibi de olabiliyor. Bu seferde” sen
hasta bir kadınsın” deyip başka bir kadına gidiliyor. Ne oluyor; yine kadın
cezalandırılıyor.
Bu konuda maalesef yasalarda çok açık kapılar olduğu için
erkekler dozajını aştıkça aşıyor. Bizler de her gün televizyon
kanallarında kadın ölümleri
dinliyor ve üzülmekten ileriye gidemiyoruz.Bu konu
aslında, en büyük şiddeti hemcinslerimizden görüyoruz. Bunu biz kendi içimizde
halletsek zaten erkekleri düzeltmek daha kolay olacaktır. Ben böyle
düşünüyorum. Bazı feminist arkadaşlarım bana kızacak belki ama kadın kadının
kurdu olmaktan bir kurtulsa; kıskançlık, hasislik gibi duygulardan ziyade o
güzel anaçlık duygularını kullansa ve kendine yapılmasını istemediğini,
arkadaşına yapmasa belki bunlar azalacaktır çünkü erkekler başka bir kadının
etkisi altında kaldıklarında, evdeki
kadına fiziksel ve psikolojik şiddet uyguluyorlar. Yani öteki
kadın yüzünden bir ailede, çocuklarda, annede bu şiddete maruz kalıyor. Acı
olanda buna neden olan yine bir kadın oluyor. Bu nedenle hiçbir kadının ikinci
kadın olmayı kabul etmesini kabul edemiyorum. İş bu noktalara gelindiğinde de
ancak, çalışan kadın belli ölçüde kendini kurtarabiliyor..
Bütün bunları anlatırken, çok acı, çok yorucu tecrübelerden
geçerken halada diyorum ki öğrenmek, öğrenmek, öğrenmek beşikten mezara kadar
öğrenmek. Eğitim şart! Bu eğitim illa diplomalarla değildir. Diploma kısmı;
öğretim, onu bütünleştiren; eğitimdir. İkisi birleşince de kararlılık,
çalışkanlık, dürüstlük ortaya çıkıyor. Bütün hepsi birleşince de topluma,
ailesine ve kendisine faydalı bir birey olunur. Bence insanlar tercihleriyle yaşarlar.
Ya çare sizsiniz, ya da çaresizsiniz!
Yorumlar
Yorum Gönder