Ana içeriğe atla

Zehra Hazer

Eğitim şart! Bu eğitim illa diplomalarla değildir. Diploma kısmı; öğretim, onu bütünleştiren; eğitimdir. İkisi birleşince de kararlılık, çalışkanlık, dürüstlük ortaya çıkıyor. Bütün hepsi birleşince de topluma, ailesine ve kendisine faydalı bir birey olunur. Bence insanlar tercihleriyle yaşarlar. Ya çare sizsiniz, ya da çaresizsiniz!"


YAŞAMA DAİR


Hayata gözlerimi açtıgımdan itibaren olgun kişilik sanki doguştan verilmişti.!?.Yaşam felsefemi her alanda; "önce zoru başarmalıyım, kolayı herkes başarabilir" düşüncesiyle kurdugumdan mıdır nedir bilemiyorum, geldigim bu yaşıma kadar hep zorluklarla mücadele ettim, yani hiçbir şey altın tepside sunulmadı...
Yalnız kendim için seçtiğim en önemli hedef; beşikten mezara kadar öğrenmek! Bu benim yaşam felsefem. Bunu yaparken; öğrendiğim, kendime faydalı gördüğüm her olayı, çevreme faydalı olması içinde; elimden geldiğince paylaşma ve birilerine de fayda sağlamasına katkı sağlamak isteyen yönüm;; beni mutlu kılan en değerli yanımdır.

Çocukluğum:
Ankara’da gözlerini dünyaya açmış, bankacı bir babanın dört çocuğundan en büyüğü olarak büyüdüm, büyük abla olarak, ailede babamın ve annemin en büyük yardımcısı olma görevini üstlendim. Babam tarafından verilen ilk ağır sorumluluk daha çok küçük yaşlarda omuzlarımdaydı. Tabi ki en iyi şekilde icra etmeliydim, sanırım başarabildim. Bu nedenle, derslerinde başarılı, aile ve sosyal yaşam içerisinde her zaman küçüğüne; sevgi dolu, büyüğüne; saygılı,eski dönem değerleriyle büyüdüm. Hala da o değerlere önem veren bir insan olarak yaşamımı sürdürüyorum. Her genç gibi, öğrencilik evrelerini tamamladım. Para ile ilgili kısmı sevmediğim halde işletme mezunu olmamdan dolayı, çalışma hayatına atıldığım ilk işimden itibaren hep finans işleri ile uğraşmak zorunda kaldım. Belki bu yüzden midir bilmiyorum, bu gün finans ve yatırım konusunda ciddi uzmanlaştım.

Evliliğim:           
Yaşamın ritüeline uygun şekilde 1988 yılında aşk evliliği yaptım, iş arkadaşımdı. Hayatı evlendiğinizde sıfırlayıp, sanki yeni bir hayata başlıyorsunuz. Başka insanlar birden en yakınınız oluyor ve farklı kültürle birleşmek zorunda kalıyorsunuz Bana göre asıl zorluklar ve yaşam mücadelesi orada başlıyor. Sorumluluk ve görevler artıyor. Bir de benim gibi mükemmeliyetçi bir kova burcuysanız yandınız! Çünkü sadece işinizde değil, evinizde de her şey güzel ve eksiksiz olmalı!
İş Hayatım:
Evliliğimin ikinci yılı sonunda evliliğimin en güzel meyvesi kızım oldu. Böylece hem anne, hem de çalışan oldum. Yani çocukta yaparım, kariyer de mantığı, bence öylede olmalı. Kızım 3 yaşında 6 ay arayla iki kez zatürree başlangıcı geçirince 12 yıllık iş yaşamımı sonlandırmak zorunda kaldım.. Tabi ki kızım iyileşti. 6 ay sonra çalışmaya alışmış bir kadın olarak, eşinden para almaktan bile utanan bir kadın olarak evde oturamazdım. İnşaat mühendisi olan eşim şantiye şefliği yapıyordu. Bir arkadaşımın ağabeyinin arsalarına apartman yaptırmak istemesi üzerine inşaat firması kurma düşüncemiz gelişti. Çalışma hayatıma başladığımdan bu yana, yapmış olduğum tasarrufların yanı sıra iki evimi de satarak şirket kurmaya karar verdik. Birlikte ilk olarak yaptığımız bina ile de inşaat sektörüne girmiş olduk. Bu arada oğlumu dünyaya getirdim. Artık hem iki çocuk annesi, hem bir şirketin yöneticiliğini yapıyordum. Bunları bir arada yönetebilmem için yaptığımız binanın bir dairesini ofis, diğer dairesini evimiz olarak dizayn ettim. Şirketimizde finans müdürü ve tüm idari işleri yöneten biriydim. Daha sonraları ufak işlerle başlayıp, zaman içinde oldukça büyüyen işlerle devlet taahhüt, daha çok altyapı  yapan, bu arada iş çevresinde güven duyulan bir firma olduk. Tabi bunun başarısı, teknik işlere yani şantiyelere eşim hakim olurken, firmaların bel kemiği olan finans işlerini ve ofisteki olması gereken her türlü idari işleri ve evimde çocuklarımı okul, eğitim ve sosyal etkinliklerini ben yapmak zorunda kalıyordum. Yani söylendiği gibi isteyince, çocuk da kariyerde oluyormuş. Sadece biraz fazla emek harcamak zorunda kalıyorsunuz. Daha sonra 1999 yılında sigorta şirketimi kendi adıma kurdum.. Artık sigorta poliçelerimizi de kendim kesiyordum, daha sonra önce çevremden sonra dışardan gelen taleplerle sigorta portföyümü genişlettim. Hala da devam ediyorum. Bu arada, işler büyüyor, elemanlar artıyor, imkanlarımız güzelleşiyor, çocuklar büyüyordu. Her şey güzel gibi dışarıya yansıyordu.Hatta birde bu işlerle yerinmeyip,çocukların okul aile birliklerinin yönetimde çalışıyor, Sivil Toplum Kuruluşlarının yönetim kadrolarında canla başla çalışıyordum..
Kızım büyüdü, en çok da kız olduğu için onun eğitimi benim için çok önemliydi, iler ki hayatında en iyi şekilde okusun ve “kimseye muhtaç olmasın” diye. Çok şükür, Londra da mimarlık eğitimi aldı ve şimdi evlendi, dünyalar güzeli bir kız torunum var.. Kızım eşiyle kurdukları firmalarında görevini yapıyor ve benim gibi hem işini yapıyor, hem çocuğuna bakıyor. Bu arada oğlum da büyüdü ve çocukluğundan bu yana söylediği gibi, baba mesleğini seçti inşaat mühendisi oldu. İşte benim en güzel eserlerim, kızım ve oğlum. Benim için onlardan daha değerli hiç bir şey olamaz..

Zaman geçerken:
Bütün bunlarla zaman nasıl geçti, bu günlere nasıl geldik anlayamazken, paranın getirdikleriyle, götürdükleriile karşılaşıyorsunuz.2013 yılında açtığım davayla 2017 yılında, eş ve iş ortaklığımı bitirmek zorunda kaldım.İnşaat şirketindeki yarı hissemi oğluma devrederek kendi şirketim olan sigorta şirketiyle yoluma devam etmeye başladım.Bu arada toplum adına ne yapabilirim diye, sosyal, kulüp ve derneklerde daha yoğun çalışmalar yaparak insanlara dokunmaya çalıştım.Bu çalışmalar beni mutlu kılıyor...Burada anlattığım kısa yaşam öykümde aslında gençlere çok dersler var..Günümüzde aileler çocuklarını çok zor şartlarda okutmaktalar. Maalesef gençlerimiz üniversitelerden mezun olduktan sonra iş beğenmiyor, para beğenmiyor, ya evde oturup ailelerinden geçim sağlamaya çalışıyor. Ya da genç kızlarımız zengin koca bulup rahat yaşama hayalleri kuruyor. Zengin eş bulma hayalleri genellikle sonu bilinmeyenler içinde kendilerini kaybetmelerine neden oluyor, yalancı kısa mutluluklar bataklara sürükleyebiliyor. Ben diyorum ki “emeksiz yemek olmaz.”. Yapılacak iş vardır. Kendi alın teriyle limon satıp evine küçük kazançlarla gidebilmekte büyük bir iş olabilir. Kendi örneğimi anlatırken şirketi kurduğumuz ilk dönemlerinde ben hem evimin, hem de iş yerindeki personelin yemeğini yaptım. Oysaki her hangi bir yerde ahlaklı bir şekilde çalışmak mutlaka onlara eş’ de mutlulukta getirecektir..

Sosyal Yaralarımız:
Günümüz şartlarında artık para kazanmak yerine, daha rahat yaşamak, marka giymek, gezmek yemek içmek daha  fazla  öne çıkarılarak gençlere özendirildi. Burada ailelerde şaşırmış durumda, anne çalışıp çocuklarının ihtiyacını mı karşılasın, yoksa çocuğuna ilgi ve alaka mı göstersin. Bunların hepsini bir arada yapabilmek gerçekten zorlaştı .Çünkü artık çocukları idare etmek onlara söz dinletebilmek ayrı bir beceri gerektiriyor.. Bunun için annelere bolca okumalarını tavsiye ediyorum, ben çocuklarımın küçüklüğünde hem okuyor, hem de nerde bir çocuk üzerine yapılan, panel ve seminer varsa katılırdım. Günümüz Türkiye’sinin en büyük yarası olan kadına şiddet, her geçen gün düzeyini azaltmak yerine, artırarak devam ettirmekte. Şiddet deyince aklımıza direk olarak fiziksel şiddet geliyor. Oysa kadınlarımıza yapılan psikolojik şiddetten, kadın hastalık sahibi de olabiliyor. Bu seferde” sen hasta bir kadınsın” deyip başka bir kadına gidiliyor. Ne oluyor; yine kadın cezalandırılıyor. 
Bu konuda maalesef yasalarda çok açık kapılar olduğu için erkekler dozajını aştıkça aşıyor. Bizler de her gün televizyon kanallarında  kadın   ölümleri   dinliyor   ve   üzülmekten ileriye gidemiyoruz.Bu konu aslında, en büyük şiddeti hemcinslerimizden görüyoruz. Bunu biz kendi içimizde halletsek zaten erkekleri düzeltmek daha kolay olacaktır. Ben böyle düşünüyorum. Bazı feminist arkadaşlarım bana kızacak belki ama kadın kadının kurdu olmaktan bir kurtulsa; kıskançlık, hasislik gibi duygulardan ziyade o güzel anaçlık duygularını kullansa ve kendine yapılmasını istemediğini, arkadaşına yapmasa belki bunlar azalacaktır çünkü erkekler başka bir kadının etkisi  altında  kaldıklarında,  evdeki  kadına  fiziksel  ve psikolojik şiddet uyguluyorlar. Yani öteki kadın yüzünden bir ailede, çocuklarda, annede bu şiddete maruz kalıyor. Acı olanda buna neden olan yine bir kadın oluyor. Bu nedenle hiçbir kadının ikinci kadın olmayı kabul etmesini kabul edemiyorum. İş bu noktalara gelindiğinde de ancak, çalışan kadın belli ölçüde kendini kurtarabiliyor.. 
Bütün bunları anlatırken, çok acı, çok yorucu tecrübelerden geçerken halada diyorum ki öğrenmek, öğrenmek, öğrenmek beşikten mezara kadar öğrenmek. Eğitim şart! Bu eğitim illa diplomalarla değildir. Diploma kısmı; öğretim, onu bütünleştiren; eğitimdir. İkisi birleşince de kararlılık, çalışkanlık, dürüstlük ortaya çıkıyor. Bütün hepsi birleşince de topluma, ailesine ve kendisine faydalı bir birey olunur. Bence insanlar tercihleriyle yaşarlar. Ya çare sizsiniz, ya da çaresizsiniz!

















Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Söyleşi Buse Daştan

                   GENÇ OLMAM OLUMLU OLUYOR DİNAMİK BULUYORLAR Yüksek mimar olan Buse Daştan, çalışma hayatına İtalya’da üniversite üçüncü sınıfta okurken başlamış. İşine aşık olan Taştan, bu serüvene iki yılda İstanbul’un tanınmış mimari ofislerinde çalışarak devam etmiş. “Her mimarın kendine özgü çizgisi vardır bunu da projelerinize yansıtırsınız ve o sadece size ait olur. Bu duygu ile kendi işimin patronu olursam, kendi çizgimi en iyi şekilde projeler- ime aktarabileceğimi biliyordum. Hedeflerim doğrultusunda ilerlerken, sanayici ailenin kızı olmanın verdiği özgüven ve cesaretle 2015 yılının ilk çeyreğinde kendi adım ile İstanbul da Buse Dastan Architects‘i kurdum ve bu yolda yürümeye devam etmekteyim.” diyor. Taştan ile sektörü ve başarı hikayesini konuştuk. Genç girişimci olarak başarı grafiğiniz yüksek bu süreci anlatımısınız? Tabi ki hiç de kolay olmadı. Herkes gibi bende bu sureci merdiven basamaklarına benzetiyorum. ”Bir dil bir insan” söylemi vardır mesle

EMEL USLU ATİK BAŞARI ÖYKÜSÜ

    GİRİŞİMCİLİK                      DÖNEMİ Mezun olduktan sonra, Gaziantep’te başarılı işler yapan bir inşaat firmasında mimar olarak işe başlamış. Kısa bir süre içinde 53 kişilik bir ekibinin başına proje müdürü ve yarışma koordinatörü olmuş. Türkiye genelinde birçok alışveriş merkezi, iş merkezleri gibi büyük projeleri hayata geçirmiş. 2000 yılında, girişimci ruhu ve kişisel cesareti ile ‘’Az iş yaparım, öz iş yaparım ama kendi işimi yaparım.’’ diyerek mevcut işinden ayrılarak US Mimarlık İnşaat Taahhüt adı altında kendi iş yerini açmış.Atik,‘’benim çocuklarım’’ dediği birçok projeye imza atmış. Bütün bunlarbugünkü başarısının basamaklarını oluşturmuş. AŞİRET AİLEYE İLK  YABANCI GELİN 2002 yılında kendisi gibi mimar olan “hem iş, hem hayat arkadaşı, hem de yol arkadaşım” dediği Diyarbakırlı köklü bir ailenin   oğlu Ender Atik ile evlenmiş. Bu evlilik ile ailenin ilk radikal değişimini başlatmış. Ailenin ilk yabancı ve okumuş ge

Söyleşi Nazlı Yorulmaz

      MESLEĞİNİZ HER NE OLURSA OLSUN, EN İYİSİ OLMAK İÇİN ÇABALAYIN! Makine mühendisi olan Nazlı Yorulmaz, sanayici bir ailenin çocuğu olduğu için erken başlamış iş hayatına... Öyle ki mezun olur olmaz babası ve babasının bir arkadaşı ile birlikte dış cephe temizlik sistemleri, asma iskele üretimi yapan bir firma kuruyor ve bu firmanın bir çalışanı olarak iş hayatına atılıyor. Firmanın muhasebesinden başlayarak, satın alma departmanında, son olarak da proje departmanında görev alarak, iş hayatında deneyim kazanıyor Bugün başarıları ile adından sıkça söz ettiren Yorulmaz; “Çalışma prensiplerini, çalışan olmanın sorumluluklarını, iş takip prosedürlerini ve ast-üst ilişkisi ile ilgili tecrübelerini elde ettim. Mesleki anlamda ise çizdiğimiz projelerin nasıl üretileceğini, üretim aşamalarının nasıl gerçekleştiğini öğrendim.” diyor. Ambalaj sektöründe duayen anne ve babanın kızı olan ikinci kuşak Yorulmaz, genç iş veren olmanın zorluklarını, iş dünyasını, iş kadını