Ana içeriğe atla

Kadriye Esra Aygün-Sertaç Kantarcı

Ankara Life Dergisi adına her yayınında farklı ve güncel bir konuyu işleyen Sertaç Kantarcı’nın,20 Haziran mülteciler günü nedeniyle  değindiği konu;  birçoğumuzun kâh üzülüp, kâh kızdığı, Suriyeli mülteciler ile ilgiliydi. Kantarcı’nın konuğu ise   Suriye Dostluk Derneği Başkanı Kadriye Esra Aygün idi. Aygün tüm gerçekliliği ile mülteciler ile ilgili verilere bağlı  bilgi verirken,  anlattıkları karşısında “hiçbir şey göründüğü gibi değil” demekten kendimi alamadım. Öyle ki bu açıklamalar özellikle de  Suriyeli mültecilerle ilgili bakış acımı, yeniden gözden geçirmeme neden oldu. 
 Savaştan önce Suriye ‘ye  iş için birkaç kez gitmiş, ülke yetkilileri ve   iş insanları  ile  Suriye’nin   ekonomisi,  kalkınması üzerine söyleşiler yapmıştım. Onların ülkelerinin kalkınması için verdikleri cabalara ve yaşamlarına  az da olsa tanık olmuştum.  Bu sebeple de  Suriyelilerin, ülkelerindeki savaş nedeniyle kaçıp, Türkiye ve başka ülkelere gitmelerini kesinlikle doğru bulmadığım gibi   yaşadıkları olumsuzluklara da seyirci kalmaktan utanıp üzülüyordum. Üzülüyordum,  çünkü meslek sahibi olmalarına rağmen; çaresizlik içinde her işi yapar konuma gelmişlerdi. Çaresizlikle kabul ettikleri işlerde     de ucuz işçi statüsünü ortaya çıkartmış, Türkiye de var olan  işsizliğin de farklı bir boyuta taşınmasına sebep olmuştular. İşverenlerin yüzünü güldüren bu tablo,  iş arayan insanlarımızın iş bulamamalarına neden olurken, doğal olarak da iş bulamayanların tepkilerini ortaya çıkartmıştı.   
Bu noktada ben dâhil çoğumuz  “neden kendi ülkelerinde kalıp,  savaşarak ülkelerine sahip çıkmıyorlar”, “ne işleri var Türkiye’de”, “bizim askerimiz onların ülkesinde şehit oluyor, onlar bizim ülkemizde nüfus patlaması yaşıyorlar ”dedirttiriyordu. Aygün  bu konuyla ilgili kendisinin de defalarca sorduğu bu soruya Suriyelilerin, “biz öyle bir noktaya geldik ki Suriye’de kalsaydık kardeşimiz, arkadaşımız, komşumuz ile savaşmak zorunda kalacaktık. Çünkü fikir ayrılıklarımız kendi aramızdaydı. Yani; biz birbirimize düşürülmüştük. Nasıl onlara silah çekebilirdik?” sözleri ile cevap verdiklerini söyleyince; bir an kendimi onların yerine koydum. Ne kadarda  zorlu ve sıkıntılı bir süreç yaşadılar.
Verilere bağlı bu söyleşi de Aygün, hiçbir şeyin göründüğü gibi olmadığını ve düşünmeden önyargılı olmamak gerektiğini bir kez daha gözler önüne serdi.      




Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Söyleşi Buse Daştan

                   GENÇ OLMAM OLUMLU OLUYOR DİNAMİK BULUYORLAR Yüksek mimar olan Buse Daştan, çalışma hayatına İtalya’da üniversite üçüncü sınıfta okurken başlamış. İşine aşık olan Taştan, bu serüvene iki yılda İstanbul’un tanınmış mimari ofislerinde çalışarak devam etmiş. “Her mimarın kendine özgü çizgisi vardır bunu da projelerinize yansıtırsınız ve o sadece size ait olur. Bu duygu ile kendi işimin patronu olursam, kendi çizgimi en iyi şekilde projeler- ime aktarabileceğimi biliyordum. Hedeflerim doğrultusunda ilerlerken, sanayici ailenin kızı olmanın verdiği özgüven ve cesaretle 2015 yılının ilk çeyreğinde kendi adım ile İstanbul da Buse Dastan Architects‘i kurdum ve bu yolda yürümeye devam etmekteyim.” diyor. Taştan ile sektörü ve başarı hikayesini konuştuk. Genç girişimci olarak başarı grafiğiniz yüksek bu süreci anlatımısınız? Tabi ki hiç de kolay olmadı. Herkes gibi bende bu sureci merdiven basamaklarına benzetiyorum. ”Bir dil bir insan” söylemi vardır mesle

EMEL USLU ATİK BAŞARI ÖYKÜSÜ

    GİRİŞİMCİLİK                      DÖNEMİ Mezun olduktan sonra, Gaziantep’te başarılı işler yapan bir inşaat firmasında mimar olarak işe başlamış. Kısa bir süre içinde 53 kişilik bir ekibinin başına proje müdürü ve yarışma koordinatörü olmuş. Türkiye genelinde birçok alışveriş merkezi, iş merkezleri gibi büyük projeleri hayata geçirmiş. 2000 yılında, girişimci ruhu ve kişisel cesareti ile ‘’Az iş yaparım, öz iş yaparım ama kendi işimi yaparım.’’ diyerek mevcut işinden ayrılarak US Mimarlık İnşaat Taahhüt adı altında kendi iş yerini açmış.Atik,‘’benim çocuklarım’’ dediği birçok projeye imza atmış. Bütün bunlarbugünkü başarısının basamaklarını oluşturmuş. AŞİRET AİLEYE İLK  YABANCI GELİN 2002 yılında kendisi gibi mimar olan “hem iş, hem hayat arkadaşı, hem de yol arkadaşım” dediği Diyarbakırlı köklü bir ailenin   oğlu Ender Atik ile evlenmiş. Bu evlilik ile ailenin ilk radikal değişimini başlatmış. Ailenin ilk yabancı ve okumuş ge

Söyleşi Nazlı Yorulmaz

      MESLEĞİNİZ HER NE OLURSA OLSUN, EN İYİSİ OLMAK İÇİN ÇABALAYIN! Makine mühendisi olan Nazlı Yorulmaz, sanayici bir ailenin çocuğu olduğu için erken başlamış iş hayatına... Öyle ki mezun olur olmaz babası ve babasının bir arkadaşı ile birlikte dış cephe temizlik sistemleri, asma iskele üretimi yapan bir firma kuruyor ve bu firmanın bir çalışanı olarak iş hayatına atılıyor. Firmanın muhasebesinden başlayarak, satın alma departmanında, son olarak da proje departmanında görev alarak, iş hayatında deneyim kazanıyor Bugün başarıları ile adından sıkça söz ettiren Yorulmaz; “Çalışma prensiplerini, çalışan olmanın sorumluluklarını, iş takip prosedürlerini ve ast-üst ilişkisi ile ilgili tecrübelerini elde ettim. Mesleki anlamda ise çizdiğimiz projelerin nasıl üretileceğini, üretim aşamalarının nasıl gerçekleştiğini öğrendim.” diyor. Ambalaj sektöründe duayen anne ve babanın kızı olan ikinci kuşak Yorulmaz, genç iş veren olmanın zorluklarını, iş dünyasını, iş kadını